11 Mart 2012 Pazar

27 Şubat 2012 Pazartesi

Benim mıknatıslı ayraçlarım da bunlar. Nasıl olmuş? :))

Notlar (Yeni hikayem)

Aydınlık bir gün nasıl olur? Bunu duyumsayarak uyanmıştı o sabah. Uzaktan gelen çalışan insanların ve makinelerin sesleri onu uyandırmıştı. Bu kadar yakındı yani insanlara, işleyen kendini yenileyen hayata. Dağların maviliğine baktı bir süre uzaktaki. Yükselen ağaçların onun yüzeyinde oluşturduğu çıkıntıları seyretti. Sonra gözü bahçedeki ulu ceviz ağacına takıldı. Yaprakların uçları kurumaya başlamış yeşil kısımları yer yer sararmaya teslim oluyordu. Uzayan dallar eve doğru uzanmanın yanında diğer kollarıyla da dışarıya gölgelerini bırakıyordu. Doğruldu ve yapması gereken şeyleri hatırladı. Durdu “işte bundan sonrası ne olacak?” dedi içinden. O kadar yol kat etmişti ki geçen yıllar içinde. Tüm bunlar ne ifade ediyordu onun için. Belki de istediği doğrultuda gitmemişti en başından beri. Oysa onun için her şeyi de hazırlamışlardı çok önceden beri. Yapması gereken şey belliydi. İnsanları seviyordu. Onun için çabalamaları, başını okşamaları, onu yüreklendirmelerini hep takdir ediyordu. Tüm arkadaşları bunlar pek de fazla sayıda değildi tabii ki halinden memnundu oysa. Sıradan oyunlardan, günlük koşuşturmalardan, yiyecek içecek derdinin olmamasından zevk alıp canla başla yaptıkları vazifelerini gurur kaynağı olarak görüyorlardı. O ise bunların derdinde değildi. Yaptığı işlerdense yapamadıklarını bazen ise yapabileceği işleri düşünüyordu tüm bunlardan kurtulduğunda. Ne yapması gerektiğini biliyordu artık. Bir anını kollayıp uzaklaşacaktı nereye gideceğini bilmese de. Geleceğini şöyle bir gözden geçirdi. Daha uzun yollar. Savunmasız bir doğada tek başına kalacaktı. Belki de bu halini arayacaktı. Kimlerle karşılaşabileceğini bilmiyordu. Peki ya hiç kimseye rastlamamak daha mı iyiydi sanki. Yeni bir hayata başlamak bazen ağır gelen bir hayatı sürdürmekten daha katlanılabilir olur. Onun için de böyleydi artık. Ne pahasına olursa olsun vazgeçecekti sahip olduklarından. Yine de sahibi olanlara karşı bunu yapmaması gerektiği hissi uyandı içinde. Sadakatin onu o yapan en kutsal erdemlerden biri olduğu duygusu çok güçlüydü. Bunu yenmesi epey zamanını aldı. Bugün çok farklıydı artık. Onu oradan kurtaracak boş bir anı avlıyordu şimdi. Sabah yemeğini hazırlayıp önüne getirdiler. Tembelliğe iyice alıştığı söylenilebilirdi. Bunların hepsi o değişmeden önceydi. Tabağındakilerin hepsini bitirip üzerine bolca su içti. Yola çıktığında enerjiye ihtiyacı olacaktı. Onun bu halinden iyice keyiflenmişlerdi. Dünden beri aynı yerde dolaşıp durmaktan sıkıldığını düşündüler. Artık biraz serbest olmak onun da hakkıydı. Ona birkaç saatlik bir gezinti için izin verdiler. Bahçede şöyle birkaç tur attı. Sevinçten havada yürüyordu sanki. Artık bu açık hapishaneden kurtulmak tek derdiydi. Duvar onun boyunun üç katı uzunluğundaydı. Onların haberi olmadan uzaklaşmak istiyordu evden. Bir elveda bile demeden. Kapının bu sabah her nedense aralık olduğunu görünce eve son kez bakmadan dışarı fırladı. Hiç durmadan yol aldı. Hiç durmadan on kilometre yol gitti. Yol boyunca irili ufaklı tepeler geçti, bir arabanın altında kalma tehlikesi geçirdi ve birkaç kişinin meraklı bakışlarına maruz kaldı. Onlarca ev ve yüzlerce ağaç ve bir nehrin yanından yürüdü. Oysa o bunlara hiç dikkat etmemişti bunları görmemişti bile. (Devamı gelecek.)